27.03.2019, 17:15

HASAN CELAL GÜZEL

O çok ayrı bir ki­şi­lik­ti, çoğu özel­li­ği ile nadir denk ge­li­ne­si bir bü­rok­rat­tı. Ve­fa­tı­nın 1. yı­lı­nı ge­ri­de bı­rak­tı­ğı­mız hafta yad ettik Hasan Celal Güzel'in. Kendi ka­le­min­den çıkan ve ibret ni­te­li­ğin­de bir ya­zı­sı­nı siz­ler­le pay­laş­mak is­te­dim...
"Meğer Ben Ne Ena­yiy­mi­şim!..
-Sa­yın Mil­let­ve­kil­le­ri­ne ithaf olu­nur;
- Efen­dim, artık 68 ya­şın­da, su ka­tıl­ma­mış bir ava­nak, ha­ki­kî bir bu­da­la ve gay­ri­ka­bil-i ıslah bir 'enayi' ol­du­ğu­mu iti­raf edi­yo­rum. Bana küçük ya­şım­dan iti­ba­ren 'bey­tül­mal'ın mu­kad­des­li­ği­ni öğ­ret­miş­ler­di. Hiç kimse 'Dev­let malı deniz, ye­me­yen domuz' de­me­miş­ti.Bütün ömrüm tâ­bir-i âmi­ya­ne­siy­le 'eşşek gibi' ça­lış­mak­la geçti. Ça­lış­ma ha­ya­tım­da tek gün dahi izin kul­lan­ma­dım. Bir gece bile do­ya­sı­ya uyu­ya­ma­dım. Ki­mi­le­ri bana 'uy­ku­suz müs­te­şar' adını takıp uçup kaç­tı­ğı­mı söy­ler­di ama 'Ne akıl­sız adam yahu!' şek­lin­de­ki fı­sıl­tı­lar, her gün yüz­ler­ce te­le­fon ko­nuş­ma­sıy­la çın­la­yan ku­lak­la­rı­ma kadar ge­lir­di.Üze­rin­de 'T.C. Hü­kü­me­ti' yazan kur­şun ka­lem­le­ri, sil­gi­le­ri ve kâ­ğıt­la­rı, sa­de­ce resmî hiz­met­ler­de, âdeta okşar gibi in­cit­me­me­ye ça­lı­şa­rak kul­la­nır­dım. Ço­cuk­la­rım dev­let ma­lı­na el­le­ri­ni dahi sü­re­mez­ler­di. Pla­ka­la­rı kır­mı­zı ve siyah renk­li resmî ara­ba­la­ra bir defa dahi bin­me­di­ler. Yüz­le­ri­ne bak­ma­ya kı­ya­ma­dı­ğım Mus­ta­fam ve Eli­fim, bir saat daha az uyu­yup be­le­di­ye oto­büs­le­ri ve okul ser­vis­le­riy­le okula git­tik­le­ri es­na­da, ben­de­niz müs­te­şar­lık ve ba­kan­lık ya­pı­yor­dum. Bı­ra­kı­nız eşime araba tah­sis et­me­yi, evde dev­le­tin per­so­ne­li­ni ça­lış­tır­ma­yı; ida­re­ci­lik ve si­ya­set ha­ya­tım­da loj­man­da otur­ma­dım. Ko­ru­ma gö­rev­li­si de kul­lan­ma­dım. Ara­ba­mın önün­de ve ar­ka­sın­da fi­ya­ka­lı es­kort­lar hiç bu­lun­ma­dı.
Meğer ben ne ena­yiy­mi­şim!...
Yap­tı­ğım ena­yi­lik­le­rin haddi he­sa­bı yok­tur... Me­se­lâ, ben­de­niz mil­let­ve­ki­liy­ken -bir­kaç za­ru­rî top­lan­tı dı­şın­da- Mec­lis lo­kan­ta­sın­da yemek ye­mez­dim. Zira, bu­ra­da ça­lı­şan­lar kamu per­so­ne­liy­di ve çok ucuz olan ye­mek­ler mil­le­tin ke­se­sin­den süb­van­se edi­li­yor­du. Sonra, çok be­ğen­di­ğim halde, aynı ge­rek­çe­ler­le TBMM Si­ga­ra­sı da iç­me­dim. Cep­le­rim şıkır şıkır metal je­ton­lar­la dolu ola­rak do­la­şır, özel gö­rüş­me­le­ri­mi ku­lis­te­ki an­ke­sör­lü te­le­fon­lar­la ya­par­dım. O zaman 'beleş' cep te­le­fon­la­rı­mız da yoktu.Hiç­bir he­di­ye­yi kabul etmez; ya red­de­der veya de­mir­ba­şa kay­det­ti­re­rek dev­le­te in­ti­kal et­ti­rir­dim. Yıl­lar­ca üst yö­ne­ti­ci­lik, müs­te­şar­lık, ba­kan­lık yap­tım; hâlen evim­de bu dö­nem­le­re ait -bronz pla­ket­ler dı­şın­da­tek bir ha­tı­ra eşya gö­re­mez­si­niz.
Benim an­la­dı­ğım mâ­nâ­da si­ya­se­te 'Zen­gin gi­ri­lir, fakir çı­kı­lır'. Biz ena­yi­ler, dev­let hiz­me­ti­ni ve si­ya­se­ti böyle an­lı­yo­ruz. Si­ya­sî ha­ya­tım­da önüme çıkan yüz­ler­ce fır­sa­tı te­pe­rek mal mülk edin­me­dim. Bi­lâ­kis, ANAP'taki Genel Baş­kan­lık mü­ca­de­le­sin­de, Bond çan­ta­lar­da ge­ti­ri­len pa­ra­la­rı red­de­de­rek, eşi­min SSK kre­di­siy­le al­dı­ğı Oran'daki da­ire­yi; YDP'nin ku­ru­lu­şun­da da ba­bam­dan kalan Ma­lat­ya'daki ev ile de­dem­den kalan Ga­zi­an­tep'teki evin bana düşen his­se­le­ri­ni har­ca­dım. Bu arada, eşi­min uz­man­lı­ğıy­la ve alın­te­riy­le hak et­ti­ği 'Va­kıf­lar Genel Mü­dü­rü' ola­rak tayin ka­rar­na­me­si­ni, nasıl en­gel­le­di­ği­mi de unut­ma­ya­yım.Sa­de­ce bu­nun­la kalsa neyse... ANAP dö­ne­min­de, şid­det­le mu­ha­le­fe­ti­me rağ­men çı­ka­rı­lan 'kıyak emek­li­li­ği' red­de­dip tek maaşa devam ettim. Bu hak­sız uy­gu­la­ma hâlen devam edi­yor. Baş­ba­kan­lık Müs­te­şa­rı'yken, mil­let­ve­ki­li ma­aş­la­rı­nın buna göre ayar­lan­ma­sı­nı ge­rek­çe gös­te­re­rek ken­dim için söz­leş­me yap­ma­dım ve üç yıl müd­det­le em­rim­de­ki daire baş­kan­la­rın­dan bile daha az maaş aldım.
Meğer ben ne ena­yiy­mi­şim!...
Şimdi 70'ine mer­di­ven da­ya­dım. Hâlâ ki­ra­da otu­ru­yo­rum. Ken­di­me ait tek mül­küm ki­tap­la­rım... Yani, sizin an­la­ya­ca­ğı­nız, ger­çek an­lam­da 'Di­ki­li ağa­cım dahi yok'. Hiz­met ha­ya­tım bo­yun­ca, mu­ha­ta­bı­mın bıyık al­tın­dan gü­le­rek din­le­di­ği, 'Bu fu­ka­ra mil­le­te ben bu mas­ra­fı hiç yap­tı­rır mıyım?' lâfım vardı. Sev­gi­li oku­yu­cu­la­rım, bu yaz­dık­la­rı­mı oku­yup da sakın bütün bun­lar­dan piş­man­lık duy­du­ğu­mu san­ma­yı­nız. Ena­yi­lik öy­le­si­ne içime iş­le­miş ki ge­ri­ye dön­mek müm­kün ola­bil­se gene ay­nı­sı­nı ya­par­dım. Beni bütün 'ena­yi­li­ği­me' rağ­men kim­se­ye muh­taç et­me­yen Yüce Allah'ıma hamd edi­yo­rum."
Saygı, sevgi, min­net ve rah­met­le anı­yo­rum.
Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Yayın politikamızdan memnun musunuz?
Yayın politikamızdan memnun musunuz?